Amsterdam’daki Heineken Experience’a adım attığımızda, kutsal bir yere gelmiş gibi hissediyoruz—ama bu kutsal alan futbol değil, bira severler için. Hiç sıcak havada maç izlerken soğuk ve taze bi Heineken açtıysanız, işte o tadın hikayesinin başladığı yer burası. Bizlere vaadedilen yeşil bileklikle (söylediler vermediler, içimizde kaldı) kavuşamasak da, tur sonunda barda içebileceğimiz ikişer tane pul elimize tutuşturuldu. Girişte bizi karşılayan kırmızı/yeşil bisiklete selam verdikten sonra turumuza başladık
Santra: Fırtına Gibi Bir Başlangıç
İlk durak sizi her şeyin başladığı yere götürüyor. Kanalların, bira yapmak için kullanılan malzemeleri taşıyan teknelerle dolup taştığını hayal edin. O zamanlar buradaki silolar*, bugün Heineken’in küresel bir ikon olmasını sağlayan arpa, şerbetçiotu ve diğer malzemelerle doluydu. Dar koridorlar ve küçük odalar, bu alanların insanların dolaşmasından ziyade bira üretimi ve depolaması için tasarlandığını hatırlattı bize.
Heineken serüveninin başlarıyla ilgili vizyoner bir hikaye vardı, o da 1933’de ABD’deki Prohibition (içki yasağı) döneminin sona ermesinden hemen sonra Heineken’in yaptığı hızlı hamle... Başkan Roosevelt’in ünlü “I think this would be a good time for beer” (şimdi bi bira içmenin tam zamanı) sözünü söylediğinde, Heineken çağrıya cevap vermiş. Altı gün sonra 25 varil ve 50 kasa bira New Jersey’ye ulaştı ve Heineken, Prohibition sonrası ABD’ye ithal edilen ilk bira olmuş. İşte bu tür hızlı oyunları hepimiz takdir ederiz.
Gerard Heineken: İlk Kaptan
Her harika takımın bir lideri vardır ve Gerard Adriaan Heineken de buranın lideriydi diyebiliriz. Henüz 22 yaşındayken, bu hırslı Hollandalı (harbiden topçu ismi var bu arada), "De Hooiberg" (Saman Yığını) adlı zor durumdaki bir bira fabrikasını satın almış. Bira yapımı hakkında hiçbir şey bilmiyordu ama vizyon sahibiydi, bu lager tutar demiş olacak ki, sadece lager birasına odaklanmaya karar verdi. Bu 1873’te cesur bir hamleydi ama işe yaramış görünüyor?
Bu odada, Heineken bira fabrikasının ilk taşının yerleştirildiğini de gördük. Bu taş, töreni gerçekleştiren Gerard’ın kız kardeşi tarafından yerleştirilmiş. Ayrıca Gerard’ın annesine yazdığı bir mektup da burada sergileniyor; mektupta “ya hep ya hiç” diyor. Görünüşe göre kral “hep”i oldurmuş!
Dr. Elion: Taktik Deha
Büyük bir kaptanın güçlü bir takıma ihtiyacı vardı tabii ki ve Gerard, Louis Pasteur’ün öğrencisi olan Dr. Elion’u ekibe dahil etmiş. Elion’un en büyük hamlesi, Heineken’in efsanevi ‘A-yeast**’ini geliştirmek oldu. Heineken’e özgü tadı sağlayan bu maya, bugün bile sıkı bir şekilde korunuyor ve her bira üretiminde aynı kaliteyi sağlıyor.
Uluslararası Bir Kadro Kurmak
1914 yılına gelindiğinde, Gerard’ın oğlu Henry Pierre aile işinin başına geçmiş. Onu, FM’de aldığınız sağlam takımı şampiyonlar liginin gediklisi haline getiren bir hoca gibi düşünebilirsiniz. Henry Pierre’in kimya ve teknolojiye olan tutkusu, Heineken’in bira yapım sürecini yeni zirvelere taşımış. Birinci Dünya Savaşı ve Büyük Buhran gibi zorluklara rağmen, üretimi genişletti ve kaliteyi korudu. Ayrıca “takımına” derin bir bağlılık gösterdi, zorlu dönemlerde çalışanlarına emeklilik planları sundu. O dönem bu konseptin bile varlığından söz edilemezdi.
Henry Pierre liderliğinde Heineken ilk uluslararası hamlelerini yapmış; Brüksel’de bira fabrikaları satın almış ve bugün ‘Asia Pacific Breweries’ olarak bilinen, Tiger Beer gibi biraları üreten şirketin ortak kurucusu olmuş. 1930’lara gelindiğinde Heineken Endonezya’da bira bile üretiyormuş. İleri görüşlülük ve scouting’in meyvelerini almışlar.
Freddy Heineken: Marka Ustası
Gerard kaptan, Henry Pierre menajer ise Freddy Heineken, her şeyi bir araya getiren yıldız oyuncuymuş. Freddy, markalaşmanın gücünü anlamış ve 1950’lerde Heineken’in görünümünü dünya çapında standartlaştırmış—yeşil şişeler, gülen/eğik “e” harfleri ve ikonik kırmızı yıldız... Amacı, Heineken’i Amsterdam’da olduğu kadar New York’taki bir bar rafında da tanınır kılmakmış.
Freddy sadece markalaşmayla yetinmemiş. Ayrıca, WoBo*** (Dünya Şişesi) adı verilen, yapı malzemesi olarak da kullanılabilen bir şişeyi piyasaya sürmüş. Bu şişelerden harbi harbi evler yapılmış yapılmasına da, “sera etkisi” nedeniyle (bira tuğlasından yapılmış evler çok sıcak oluyormuş) yaygınlaşmamış. Yine de Heineken’in yenilikçi ruhunu yansıtan enteresan olaylardan biri.
Bira Yapımı: Oyun Planı
Oyun planı olmadan bira yapılmaz diye düşünürken tur, bizi bira üretim alanına götürdü. Burada, bakır kazanların arasında, suyun ve arpanın nasıl mayşe (maltın haşlanması süreci) haline getirildiğini, şerbetçiotunun acı bir tat ve aroma kattığını ve Heineken’in efsanevi mayasının birayı taze ve ferahlatıcı hale getirdiğini öğreniyoruz. Adamların oyun planını öğreniyoruz, içeri sızdık…
Her detay düşünülmüş: suyun arıtılmasından, şerbetçiotunun sürdürülebilir şekilde tedarik edilmesine kadar ve bunu uzun yıllardır ciddi ve verimli bir oyun planına bağlı kalarak yapıyorlar, hayran olmamak elde değil.. Hatta üretimden arta kalan malt bile hayvan yemi olarak kullanılıyormuş. Adamlar iyi bir takım gibi hiçbir kaynağı ısraf etmiyor gerçekten.
Son Düdük ve Soğuk Bir Ödül
Tur, sizi Best Dam Bar’a götürdüğünde, olmayan yeşil bilekliklerimizden gelen iki tane pul nihayet işe yaradı. İki taze Heineken’imizi aldığımızda, atmosferin tadını çıkarmaya devam ediyoruz. Heineken’in yolculuğunu kutlamak ve her yudumun arkasındaki zanaati takdir etmek için mükemmel bir son!
Hem Bira Hem Futbolseverler İçin
Heineken Experience sadece bir bira fabrikası turu değil; bira, tarih ve hem bira yapımını hem de futbolu besleyen tutkunun bir kutlaması gibi hissettirdi. Yolunuz düşerse ister bira yapımı sırlarını öğrenmek için, ister uluslararası başarı hikayelerini dinlemek için, ister mükemmel birayı tatmak için buraya uğrayın, bu yolculuk golle sonuçlanıyor :) Şerefe!
Ekstralar
Yazı belki bitti ama tur boyunca özellikle spor, müzik ve eğlence tarafına dokunan bölümlerden birkaç fotoğrafı da huzurlarınıza sunmak istedim..
*: Depolama için kullanılan konik yapılar
**: Heineken’in mayasına verilen isim A-yeast
***: Hikayenin detayı burada