Yepyeni stadyumları keşif turunda Newcastle’a, Sunderland deplasmanı yollarına düştük. Yunus Konak sağ olsun, yakınlık kurduğumuz Brentford’un deplasman neferleri olarak Sunderland’e karşı puan veya puanlar almak için King’s Cross istasyonuna doğru, karga daha kahvaltısını edemeden gidiyorduk. Cumartesi sabahları tecrübe edebildiğimiz kadarıyla King’s Cross tam bir deplasman karnavalına dönüyordu. Ülkenin her bir yanına takımlarını desteklemek üzere muhtemelen günübirlik yolculuklarına başlamak için tren istasyonunda buluşan birçok futbolsever, trenlerini bulmak için bizim gibi geziniyordu.
Başlamadan, aşağıdan hızlıca bir aboneliğiniz rica edeceğim. Bu hem bize destek olmak isteyenler için bir fırsat hem de size event duyuruları için ulaşmamızda bize yardımcı oluyor.
Terk-i Londra Eylemek
Newcastle’a kadar tren yaklaşık 3 saat, sonrasında Sunderland’e doğru bi yarım saatlik daha şehir içi diyebileceğimiz bir yolumuz vardı. Trende sakin kafayla bi yol gider, biraz daha uykumuzu alırız diye hayaller kurarken hemen arka sıramıza koliyle bira almış bir ekip oturdu. Koliyle kısmını yanlış okumadınız, masanın üzerine koydukları 12’li birayı 3 saat içerisinde mideye indirdiler, sabahın 8:30’unda.. Her ne kadar midesizliklerine şapka çıkartmak istesem de bu benim için dahi fazlaydı. Emre olan bitene aldırmadan ‘hunharca’ uyuyarak hemen tüm yolu uykuya denk getirmişti. Vardığımızda ise bizi bekleyen güneşli ve güzel bir cumartesi sabahıydı..
Tren istasyonundan çıkıp şehri gezmek üzerine planımızı tartışırken yine numunelik bi arkadaşa rastladık. Halis muhlis İngiliz olan bu arkadaş Newcastle taraftarıymış ancak arkadaşlarıyla ezeli rakipleri olan Sunderland’ın rakibi olan Brentford’u desteklemeye gidecekmiş. Bizim iste Türkçe konuştuğumuzu anlayıp o şekilde yanımıza geldi. Nereden Türkçe bildiğini de İzmir’de yaşamış olduğuyla açıkladı, yetmedi üzerine Türkiye’de olduğu zamanlarda Göztepe, Karşıyaka ve Başakşehir takımlarının maçlarına gittiğini de söyledi. Medya şansı 2bira1maç’ın yanındaydı diyebilirim, çünkü tüm bu muhabbeti kaydedebildik, YouTube vidyomuzdan izleyebilirsiniz.
Greeg’sler Diyarı ‘Yenikale’
Öncelikle başlığın havada kalmaması adına Greeg’s nedir onu açıklamak isterim. Gregg’s adanın bir fast-food zinciri. Genelde meşhur sossage roll ve buna benzer etli hamur işlerini satan bir marka.. Newcastle’da da kendileri bayağı bir alan parsellemiş. Adım başı görmeye başlamıştık, her yerde Gregg’s görüyorduk.
Şehrin sokaklarını tavaf ederek önce bendenize temiz bi t-shirt (sabah kahveme ortak olan ilk t-shirt’un yerine oyuna girmek üzere) için büyük bir alışveriş merkezinin yolunu tuttuk. Etraftan edindiğim izlenim ilk etapta sıcaktı. İnsanlar nispeten dertsiz, tasasız ve mutlu görünüyorlardı. Görünen mimari oldukça eski ancak bakımlıydı, en azından şehir merkezinde durum buydu. Hedefimiz olan alışveriş merkezine vardığımızda önünde bir dünya savaşı anıtı görmüştük, günlerden 30 Ağustos olmasının verdiği duygu yoğunluğu, heykele hafif acır gözlerle bakmamı sağlamıştı. Milli duygularımızı yeterince beslediysek, buyurun içeri girelim.
AVM ile Sınanan Neferlerimiz
Aslında kolay bir görev olmalıydı; içeri gir, düz bir t-shirt al ve AVM’den çık. Öyle olmadı, bu büyük yapı adeta Hogwarts gibi bizi içine çekti. İşimizi halledip içeride birkaç kez kaybolduktan sonra gün ışığı yüzümüze çarpabilmişti sonunda..
Bir sonraki duran St. James’ Park ve Shearer’ın pub’ıydı. Bugün futbolu izleyeceğimiz yer 'Işık Stadyumu’ (Stadium of Light) olsa da St. James’ Park’ı da pas geçemezdik. Plan etrafı kolaçan edip, hızlıca bir öğle birası içerek pub ve stat çevresi turumuzu tamamladıktan sonra Sunderland’e geçmekti. Stadyuma yaklaşırken dükkanlar bir anda siyah-beyaz renklere bürünmeye başlamıştı. Newcastle takımı için önemli zaferlerin kült anlarının basıldığı posterler, eski oyuncuların isimlerini taşıyan sokak tabelaları.. Hedefimize yaklaştıkça yoğunluğu artan bu dükkanların sonuncusunu geçer geçmez karşımızda tüm haşmetiyle duruyordu Magpies’ların mabedi.
Dışarıdan hem renkleri itibariyle hem de eğimli bir yüzeyin üzerine inşa edilmesinden dolayı İnönü Stadyumu’nu hafiften andırıyor diyebilirim. Oldukça yüksek duvarları ve tekdüze dış dizaynıyla bir ‘kale’ gibi yükseliyordu. Hemen altında bulunan Shearer pub’ından birer ‘yolluğumuzu’ aldık ve pub’ın yolu gören dış tarafına oturduk. Aslında önümüzde biraz çarpık şehirleşme, bolca inşaat ve işlek bir cadde vardı, anlayacağınız manzaramız şehir manzarasıydı. Pub’ın içini ise bir maç günü görmeyi çok isterdim. Belki 20’ye yakın ekran, iki kat boylu boyunca uzanan uzun bir bar ve bilardo masaları.. Barmenimizden Newcastle şehri ve taraftarlarıyla ilgili kısa bir brifing aldıktan sonra asıl mekana doğru yola koyuluyoruz.
Işık Stadyumu - Stadium of Light
Günün üçüncü ve son durağına hareketimiz başlamıştı. Sıkışık bir banliyö treniyle Sunderland taraftarları arasında adeta ‘truva’ olarak maça gidiyorduk. Genelde olduğu gibi stadyum çevresinde çok zaman harcayamayacaktık çünkü bilet kuyruğuna girmeliydik. PL uygulaması dahilinde tüm deplasman biletleri basılı olarak veriliyor (dijital bilet yok) ve bizim biletlerimiz zamanında elimize ulaşmamıştı. Berk bu yolda kurban verilmiş (biletler onun adına, ancak kendisi teslim alabilecekti) ve bilet kuyruğuna, biletlerimizi teslim almaya gitmişti; Emre ile ben ise yakındaki taraftar pub’ının nabzını tutmak ve fedaimize son bir maç önü birası alabilmek için ayrılmıştık.
Nispeten küçük şehir olmanın da verdiği alan avantajıyla pub’ın arka tarafı ufak çaplı bir karnaval yerine dönmüştü. Çadır ve tentelerin içinde birkaç kişilik küçük masalar, hamburger ve sosis başta olmak üzere yemek satış kulübeleri.. Ve tabii yaklaşık 250 kadar taraftar iğne atsan yere düşmeyecek bir kalabalık yaratmışlardı. Maç saati yaklaştıkça kalabalık da azalıyordu biz ise hala Berk’in yolunu gözlüyorduk. Bilet kuyruğu beklenenden uzamış ve direkt olarak giriş kapısının önünde buluşmamız gerekiyordu. Eski usul koçan biletlerimizle güvenlikten geçtik ve deplasman tarafında üst kattaki yerimize yavaş yavaş geçiyoruz.
Brentford Deplasman Tribünü Olmayı Öğretiyor
Yerimize geldiğimizde doğru yerde olduğumuzu anladım. Burası aradığımız tribün atmosferini bize yaşatacaktı, o belli. Brentford’lular, ev sahibi tribünlerindeki yaklaşık 45.000 taraftarı susturmaya nafile bir biçimde uğraşıyordu. İlk vuruştan sonra dahi kimse yerine oturmadı, işte gerçek deplasman deneyimi! Birçok tribünde ‘ayağa kalkanı dövüyorlar’ modundan ‘oturanı dövüyorlar’ moduna ani bir geçiş yapmıştık.
İlk devreye iyi başlamamış olsak da 23. dakikada Outtara’nın golüyle 0-1 öne geçtik, sanıyorduk ki gol ofsayt gerekçesiyle gol geçersiz sayıldı. Kös kös kalakalmıştık. Nispeten ortada geçen ilk yarı 0-0 bitmiş biz de ilk yarı kritiği için yine stadın içindeki bara gitmiştik. Tam yerimizi bulmuş muhabbetimize başlayacakken yanımızda tanıdık bir isim, tren istasyonundaki Newcastle taraftarı! Aslında bu maça geleceğini ve deplasman tribününde olacağını söylemişti zaten, çok da büyük bir tesadüf değildi. Yine de selamımızı verip ilk yarıyı konuştuk, hepimiz deneyimden oldukça memnunduk.
İkinci devre de tutuk başlamıştık. Baskı kurduğumuz kısa sürede de penaltı kazanmıştık. On binlerce taraftarın önünde, gol olacağını bile bile sevinmek, sevinmeye hazırlanmak.. Çok güzel olacaktı. Kevin Schade rezalet bir penaltı atışıyla adete Kelleher’i ‘eyledi’ diyebiliriz. Tirbülanslı geçen 60-80 arasında nihayet golü bulmuştuk. Sezonun sürpriz golcüsü Thiago iş başındaydı. Golden ziyade tüm maçın üzerimizde birikmişliğiyle, yıllarca unutulmayacak bir gol sevinci yaşadık cefakar Brentford’lu yoldaşlarımızla.. İptal edilen bir gol, kaçan bir penaltıdan sonra nihayet ‘legal’ bir gol atabilmiştik. 40 yıllık Brentford’lu gibi sevindik ancak bu sevinç 5 dakika kadar sürdü. Bu kez aleyhimize verilen penaltıyı gole çeviren isim bu yaz Roma’dan transfer edilen Enzo Le. Fée’ydi. Tam puana tutunuyoruz derken maçı bitiren gol 90+6’da Wilson Isidor’dan geldi. Sunderland kazanmıştı, tribün hüzün ve öfke arası bir duyguyla dağılıyordu. Biz de bu ambiyansı son kez hissedip, hatıra fotoğraflarımızı çektirdikten sonra evin yolunu tuttuk.
Z Raporu
Dönüş yolu uzun olduğundan maçtan sonra çabuk davranmaya gayret ettik. Truva’yı tamamlamak adına yenildiğimiz takımın store’unu da şöyle bir gezdik. Yaşadığımız bir dizi aksilik treni neredeyse kaçırmamıza neden oluyordu. Cesur kameraman Emre, bu anları yakalarken treni kaçırmayı dahi göze aldı! Neyse ki sağ salim trenimize yetişebilmiştik.
Gregg’s sponsorluğu alabileceğimiz (ama almadığımız) bu eğlenceli deplasman günü deneyimimiz de sona gelmişti. Bir sonraki hedefin neresi olduğuna karar vermeye çalışırken trende günün yorgunluğu çöküyordu. Oldukça keyif alıp yeni bir stadyum görme şerefine nail olabildiğimiz deplasman deneyimi tadı damağımızda kalmıştı. Yeni maçlar, yeni stadyumlar ve rekabetler için takipte kalın. Bir sonraki maç gününde görüşmek üzere!