Queen’s Park Rangers Topluluk Buluşması
Yeni bir maç günü ve rotamız yine Londra… Şehrin köklü ekiplerinden Queen’s Park Rangers’ın stadyumu olan Loftus Road’a bir ziyaret daha gerçekleştirdik. Bu maç gününü özel kılan etmen ise, ilk defa topluluğumuzla birlikte gittiğimiz bir maç günü olmasıydı.
QPR’ın başlangıcı diğer takımlara nazaran biraz daha karışık. Her ne kadar kuruluş tarihi olarak 1882 tarihi kayıtlarda geçse de, takımın QPR ismini alması 1886 yılına tekabül etmektedir. 1882 yılında kurulan ve o zaman kullandığı ismiyle Christchurch Rangers, St. Judes Institute isminde başka bir takımla 1886 yılında birleşerek bugün bilinen QPR’ın temellerini atmış oldular. Batı Londra’nın Shepherd’s Bush mahallesinde konuşlanmış ekibin de futbol hikayesi başlamış oldu. 1920 yılına kadar amatör liglerde oynayan QPR, bu yıldan sonra dönemin adıyla Football League’e katılmış ve profesyonel futbolda yerini almıştır. 67’de gelen lig kupası zaferi ve 1982 yılındaki FA Cup finali haricinde büyük bir başarısı olmayan kulüptür. Son yıllarda bizim deyimimizle ‘asansör takım’, İngilizler’in deyişiyle ‘yo-yo club’ hüviyetine bürünüp; Premier League ve Championship arasında gidip gelmektedirler. Bu yıl gösterdikleri küme düşmeme mücadelesine dahil olmak için Loftus Road’un yolunu tuttuğumuz maçta, ev sahibi lanetiyle geleceğimizi tahmin etmemişlerdir elbette :)
Girişte bahsettiğim üzere bu maç gününü bizim için özel kılan, topluluğumuzun üyeleriyle ilk kez buluştuğumuz ve birlikte maç günü tecrübesini yaşadığımız ilk gün olmasıydı. Önceden sözleştiğimiz üzere, biraz da alışılmış saatimizden erken bir saatte The Queens Tavern’de (W12 7PA) toplanmaya başladık. Burası QPR taraftarlarının maçtan önce toplandığı eski usul, içerisi bira kokan ve arka tarafında ufak bir bahçesi olan klasik bir Londra pub’ı. Bugün maçtan önce neden 2bira1maç’ı oluşturduğumuzu tekrar hatırladım. Her nasıl ki, biz dört yakın arkadaşın hayatları ve hikayeleri birbirine çok benzeyip iç içe geçmişse, bu maç günü tecrübesini paylaştığımız yeni arkadaşlarımızla da ortak noktalarımız olduğunu fark etmemiz uzun sürmedi. Tanışıp kaynaşmaya, hayat hikayelerini ve anılarını dinlemeye başladığımız bu yeni ‘arkadaşlarımızın’ aslında bize çok benzediğini; neden ve nasıl bir araya geldiğimizi daha iyi kavramış bulundum. Dakikalar ilerledikçe maç günü ekibimiz tamamlanıyor ve QPR taraftarları da maça ısınıyor, pub’ın o günkü cirosuna ciddi miktarda katkılar yapılıyordu.
Loftus Road’un mimarisini bildiğimizden ve 13 kişinin birlikte hareket etmesi zor olacağından, normalden biraz daha erken bir zamanda stadyumun yolunu tuttuk. Çok yakın olmamızdan kaynaklı, hemen içeri girdik ve güzel havayla birlikte tribün ritüellerinin tadını çıkartmaya başladık. Maç başlamadan önce sinyallerini aldığımız ufak holiganlıkları, hemen sabi sübyan QPR taraftarlarından görmemiz ise biraz garibimize gitti. Henüz on yaşında bile olmadığını tahmin ettiğimiz çocuklar, Middlesbrough deplasman tarafına dönüp el kol hareketi çekiyorlardı, ileride sahaya inip futbolcu bıçaklamaya kalkmadıkları sürece sorun yok.
Maça baskılı ve hızlı başlayan ev sahibi ekipti. Biz de onları engellemek adına elimizden geleni yapıp, tribünde topluca şanlı QPR’ımızın maçı kazanmasına bahis yaptık. Maçın temposunu düşürdükten sonra sakin bir ilk yarı izledik. Bolca korner ve orta saha mücadelesiyle geçen maç aslında QPR için oldukça kritikti. Zira bu maçı kaybederlerse düşme hattına gerileyip kendilerini ateşin içinde bulacaklardı, öyle de oldu. İlk yarı biterken ekip, bira ve yiyeceklerini aldıktan sonra ortak bir noktada buluşma isteğiyle ayrılmış olsa da mavi beyaz insan seli içerisinde birbirimizi kaybettik. Kalabalık dağılıp, ikinci yarı için insanlar yerlerine doğru gittikten sonra ancak kalanlar olarak birbirimizi bulabildik. Özellikle bira alım ve çeşitliliği açısından biraz güdük kalan bir stadyum olduğunu da eklemek gerekir. İkinci yarı temposu rölantide seyrederken maçın sonucunu belirleyen ise QPR kalecisinin davetkar bir maç çıkartması oldu. Kaleyi bulan üç şutun ikisini afiyetle yiyen yaşlı kurt Asmir Begovic, eski günlerini mumlar aratır bir görüntü sergiledi. Maçın bitiş düdüğüyle olaysızca dağılan ve mağlubiyeti sindirmeye çalışan taraftarların arasına karışıp QPR Store’un yolunu tuttuk.
İçerisi alıştığımız maç günü kalabalığı ve muhtemelen pandemi zamanından kalan bir alışkanlıkla insan sayısı gözetilerek ziyaret edebildiğimiz ufak bir store görünümündeydi. Hemen her maçına gittiğimiz takımın ürünlerinden almaya çalışan ekip burada da geleneği bozmayıp alışverişimizi yaptık. Normal şartlar altında günü burada bitirip bir sonraki maç gününü planlamaya başlıyor olurduk. Bu kez topluca maçın ve maç gününün kritiğini yapmak üzere başka bir pub’ın yolunu tuttuk.
İngiltere’de spor kültürü gerçekten üst düzeyde, bunu söylemeye gerek yok. Kendilerine özgü birkaç sporu çok yakından takip ettikleri de bariz bir gerçek. Fakat gittiğimiz pub’da bunu nasıl aynı potada eritebildiklerini tekrar birinci elden tecrübe ettim. Kavimler göçü tadında hareket eden ekibimizle pub’ın içerisinde güç bela durabilecek bir yer bulmuştuk. Bu noktada birbirine bakan karşılıklı iki televizyondan birinde İngiltere – İrlanda Six Nations (Erkekler Rugby Dünya Şampiyonası diye kısaca özetleyebiliriz) grup aşaması maçı, öte tarafta şehrin diğer ucundan bir derbi, Brentford – Arsenal maçı açıktı. İki karşılaşmayı da izlemeye gelenler vardı ve iki karşılaşma da neredeyse eşit düzeyde ilgi görüyordu. Aynı resmi Türkiye’ye uyarlamaya çalıştığımda maalesef geçerli bir küme gözümün önüne gelemedi.
Daha uzun zaman sürmesini dilediğimiz 2bira1maç serüvenimiz için de ikinci bir başlangıç noktası özelliğini taşıyan bu güzel günü; keyifli bir maç günü, güzel dostluklar ve hoş anılarla geride bırakmış olduk. Yeni maç günleri, stadyumlar ve hikayelerle görüşmek üzere.
Batu
The post Queen’s Park Rangers Maç Günü first appeared on 2 Bira 1 Maç.