Malum ülkemizin ve dünyamızın oldukça karıştığı zamanlardayız. Kimileri haklı protestolarını taçlandırmak adına boykot yapıp yapmaya çalışırken, kimileri ise tamamen kişisel ve ticari çıkar uğruna ülkelere vergi adı altında boykot yapmaya çalışıyor.
Hazır tatlarımız kaçıkken ben de sporda boykota bakalım dedim. Nedir bu boykot nasıl yapılır? Dünyada yerel ve global ölçekte boykotlar nasıl yapılmış, ne için başlatılıp hangi sonuçlar alınmış, bir göz gezdirelim.
Buyurun boykotlar dünyasına…
NBA Lockout (1999 ve 2011)
1999 NBA Lockout'ı, NBA tarihindeki en uzun iş durdurmalardan biri olarak kayıtlara geçti. 1 Temmuz 1998'de başlayan süreç, 204 gün sürdü ve 20 Ocak 1999'da sona erdi. Bu süre zarfında, 1998-99 sezonu 50 maça düşürüldü ve All-Star maçı iptal edildi.
Lockout'un temel nedeni, takım sahipleri ile oyuncular arasındaki gelir paylaşımı ve maaş yapısı konularındaki anlaşmazlıklardı. Takım sahipleri, oyuncuların maaşlarını sınırlamak ve maaş tavanı sistemini sıkılaştırmak isterken, NBA oyuncular birliği (NBPA) ise özellikle minimum maaş alan oyuncular için iyileştirmeler talep ediyordu.
Bu durum asıl yemeği üreten, yani basketbolu oynayan oyuncuların giderek patronlarına nazaran daha az kazanç sağladığı bir sistemin önüne geçmeyi hedefledi. Dönemin oyuncular birliği başkanı Patrick Ewing’in bir yanda, takım sahipleri adına dönemin komisyoneri David Stern ile pazarlık masasına oturdu. Sonuç olarak 2005 yılına kadar sürecek yeni bir iş anlaşması sağlandı ve gelir dengesi iki taraf için de makul bir seviyeye çekilebildi.
Daha önce iki küçük lockout yaşayan NBA (1995 ve 1996 yıllarındaki bu ufak lockout’lar sezon başlamadan çözüldü ve gerçek bir greve dönüşmedi) için 1999 yılı büyük bir önem taşıyordu ve devamı 2011 yılında gelecekti.
Tarihler 2011 sezonunda ise David Stern’in karşısında bir başka efsane, Derek Fisher olacaktı. Fisher, oyuncuların büyüyen pastadan alacakları payın da aynı oranda büyümesi için pazarlıkları yürüttü.
8 Aralık 2011 tarihinde uzlaşma sağlandı ve NBA’de yeni bir toplu iş sözleşmesi imzalandı. Ancak geçen zaman, birçoklarının hatırlayacağı üzere, sezonun kısalmasına sebep olmuş; tüm takımlar normal sezonda 82 yerine 66 maça çıkmışlardı.
Finansal detaylarla sizi boğmayacağım fakat biraz toparlamak gerekiyor. Sporcular o anda gelirlerinin eskiye göre azalmasını kabul ederek bir anlaşmaya imza attılar. Bu anlaşmanın mantığı yıllar içerisinde daha da büyüyecek bir pastadan alınabilecek maksimum payı almak adına, günümüzde bir miktar fedakarlık yapmaktı. Oyuncular bu fedakarlığı yaparak ve ‘günü kurtarmak adına yarınları yakmamak’ mottosunu izleyerek günümüzde pazar payı çok daha fazla büyümüş bir NBA ortamında muazzam kontratlarla oynuyorlar.
Muhammed Ali - Vietnam Savaşı Boykotu
Spor tarihinin en ikonik figürlerinden biri olmak, yaptığınız yalnızca sporu en iyi şekilde icra etmek ile mümkün olmuyor. Muhammed Ali de bunun en büyük örneklerinden biri tabii ki.
Ali dini inançları ve etik değerleri doğrultusunda 1967 yılında Vietnam savaşına katılmayı reddetti. Dönemin siyasi aklına uygun olmayan şekilde davranmış olacak ki Amerikan Hükümeti’nin tepkisini çekti. Sözleri ise dünya tarihine geçmişti bile:
“Onları ne için vuracakmışım? Onlar bana zenci demediler, beni linç etmediler, köpeklerini üzerime salmadılar, ulusal kimliğimi benden çalmadılar. Öleceksem burada ölürüm. Sizinle çarpışarak ölürüm. Benim düşmanım sizsiniz. Vietkonglar, Çinliler, Japonlar değil… Özgürlüğümü istediğimde karşımdaydınız. Adalet istediğimde karşımdaydınız. Eşitlik istediğimde karşımdaydınız. Dini inancım için bile bana Amerika’da destek vermezken başka yere gidip sizin için savaşmamı istiyorsunuz…”
Bu saatten sonra siyasi akla ters düştüğü için, hem hükümete net bir başkaldırı hem de askerliğe karşı insanları soğutma çabası gibi özetlenebilir, hayatı adeta zindan edildi. 5 yıl hapis, 10.000 Amerikan Doları cezanın yanı sıra, unvanları elinden alındı, lisansı iptal edildi ve uzunca bir süre hiçbir maça çıkmaması sağlandı. Toplum genelde mazlumun yanında durduğundan, burada da kendisine ciddi anlamda destek sağlandı.
Ali'nin bu kararı onu bir insan hakları savunucusu olarak da ön plana çıkardı. Savaş karşıtı duruşu, özellikle siyahiler arasında büyük destek gördü. Ali, bu süreçte birçok üniversitede konuşmalar yaparak savaşın adaletsizliğine dikkat çekti ve sivil haklar hareketine aktif olarak katıldı. Onun bu cesur duruşu, zamanla kamuoyunun da desteğini kazanmasına neden oldu. 1971 yılında, ABD Yüksek Mahkemesi, Ali'nin mahkumiyetini oybirliğiyle bozarak onun haklılığını tescil etti.
Muhammed Ali'nin Vietnam Savaşı'na karşı gösterdiği bu direniş, onun sadece bir boksör değil, aynı zamanda bir vicdan ve adalet savunucusu olarak da anılmasını sağladı.
Apartheid Rejim Boykotu 1948-1994
Son boykotumuz Eski Dünya’dan, Güney Afrika’da. Apartheid, Güney Afrika'da 1948-1994 yılları arasında uygulanan ve beyaz azınlığın siyah çoğunluk üzerindeki sistematik baskısını kurumsallaştıran bir ırk ayrımcılığı rejimiydi. Küçük bir kesimin, tüm ülkenin kaynaklarını güçsüz çoğunluğa karşı sömürmesi şeklinde özetlenebilirdi bu rejim.
Siyahi halkı sindirmek için siyahların oy kullanma hakkını, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimlerini, mülkiyet edinme ve seyahat haklarını da oldukça kısıtlayan bu rejim, uzun süre Güney Afrika’da hüküm sürdü. Öyle ki 1900’lerin başlarında ABD’de olduğu gibi kamusal alanda siyah ve beyazların ayrı ‘kendilerine özel’ alanları vardı.
Spor da Apartheid rejimine karşı bir protesto aracı olarak kullanılmıştı. Özellikle rugby, beyaz Güney Afrikalılar için ulusal bir gurur kaynağıydı. Ancak uluslararası toplum, Güney Afrika'nın spor etkinliklerinden dışlanması için baskı yapmıştı. Örneğin, 1970'lerde ve 1980'lerde birçok ülke, Güney Afrika'nın spor takımlarını boykot etmiş ve bu durum, rejimin uluslararası alanda izolasyonuna katkıda bulunmuştu.
Apartheid rejimi, 1994 yılında Nelson Mandela'nın hapisten çıkıp Güney Afrika'nın ilk siyah devlet başkanı seçilmesiyle resmen sona ermişti. Uzun yıllar süren yerel direnişlerin ve uluslararası baskıların bir sonucudur.
Boykot’un Meyveleri
Daha onlarcasını bulabileceğimiz boykot olaylarının hedefleri hep farklı olmuştur. Bizim incelediğimiz üç boykot olayında da ‘dava’lar farklıydı. İlk örnekte, bir meslek grubunun (basketbol oyuncuları) birlik olup kanunlar çerçevesinde çalışma haklarını iyileştirmek ve daha iyi bir gelecek elde etmek için dayanışma ve hak arayışı içinde olduklarını okuduk.
Akabinde efsanevi bir sporcunun ‘ikon’ olma sürecini inceledik. Ezilenin ve kendi topluluğunun sesi olmayı başaran Ali, bunun bedelini spor kariyeriyle ödemiş olsa da gerçekleri dile getirip, milyonların sesi olmayı başarabildiği için bugün bir boksörden çok daha fazlası olarak anılıyor.
Ve son olarak modern dünyanın, insan haklarının her yerde ve herkes için tecelli etmesi adına sporu bir araç olarak kullanıp; zorba bir rejimi meşrulaştırmayıp sonunda yıkılmasına katkı sağladığını gördük.
Kıssadan hisse
Bizim de toplum olarak daha iyi ve adil bir gelecek adına bugünlerden fedakarlık etmenin çok da kötü bir seçenek olmadığını anlamamız gerekli. Sporun tüm dünyada kitleleri peşinden sürükleme ve etkileme anlamında en önemli araçlardan biri olduğu aşikarken, boykotun ne tarafında olacağına çabucak karar vermeliyiz.
Spor, bir mesajı taşıyarak sesi duyulmayanların sesi olmayı mı seçecek, yoksa sesi duyulmayanların mesajını iletmesi için boykotlanacak mı?
*: Fotoğraf GZT Mecra’dan alınmıştır.