Tottenham – Manchester City Maç Günü
Gitmeyi şahsen iple çektiğim ve bu bekleyişe değen, Avrupa’nın ve muhtemelen dünyanın en modern stadyumlarından birinden bildiriyorum, Tottenham Hotspur’un stadyumu… 2019 yılında kapılarını açmış bu çiçeği burnunda stadyum ve ev sahipliği yaptığı Tottenham’ın Carabao Cup maçında tribündeki yerlerimizi almak için yola koyulduk.
Yolculuk tam olarak Northumberland Park metro istasyonunda başlıyor diyebilirim, en azından benim için. İstasyondan çıktığınız anda maça gitmiyor olsanız dahi ayaklarınız ve tüm benliğiniz sizi o yöne doğru götürüyor, tabii etraftaki tüm tabela ve okların yardımıyla. Park Lane caddesinden uzunca bir yürüyüş ile stadyum çevresine vardım ve ekiple buluşmak için önceden belirlediğimiz taraftar pubına doğru seyirtirken stadyumu dışardan gözlemleme şansım oldu. Zaten gelmeyi çok istediğim, içini oldukça merak ettiğim bu yapı, uzaktan da oldukça heybetli duruyordu. Şimdi burada Sistine Chapel’i anlatıyormuş gibi yapmak istemem ancak modern stadyumları göz önünde bulundurursak o kalibrede bir yapıyla karşı karşıya olduğumuz çok belliydi.
Kalabalık olan taraftar pubına vardığımda, Berk ile buluştuk. İçerisi mütevazı görünen bu pubın arka bahçesi tabiri caiz ise bir foodcourt’u andırıyordu. No.8 Tottenham (N17 0AG) taraftarların buluşma noktası, en azından bu noktalardan biri diyebiliriz. Her ne kadar Manchester City gibi dev bir rakiple oynayacak olsalar da Carabao Cup hafifliği olacak ki maç öncesi aktivitelerine çok da teşrif etmemişlerdi. Yine de pubın devasa arka bahçesi yeterli seviyede kalabalıktı. İlk girişte gördüğümüz ana barın yanı sıra bahçe tarafında iki tane daha bar ve yemek bölümü vardı. Pubın ortamını ve bahçesini iyice soluduktan sonra stadın içini görmek ve biraz da stadyumun içerisinde zaman geçirmek için alışılmışın dışında, maçın başlamasına epeyce süre kala stadyuma doğru yola koyulduk.
İngiltere’de stadlara girerken daha önce hiç görmediğimiz bir uygulama ile karşılaştık. En dışarıdan giriş yaparken turnikelerin dahi olmadığı bir merdivende görevliler biletlerimizi kontrol etti. Akabinde iç kısma girdiğimizde aklımıza ilk gelen West Ham stadyumu ile olan benzerlikti. Tam olarak stadyumun dışı diyemeyeceğimiz ancak henüz biletlerimizi de ‘resmi’ olarak okutmadığımız alanda yeme içme standları ve sigara içilebilecek açık alan vardı. Aslında bu göze hoş gelen stadyumun oluşturduğu tek negatif olgu, aidiyeti ortadan kaldırması veya azaltmasıydı. Her ne kadar maç günü deneyimi olarak zengin bir seçki sunsa da, futbolun ruhu ve eskiye olan romantizmini taca çıkartacak kadar modern ve çok seçenekli bir yapı vardı. Turnikelerden geçtik ve artık Londra’nın en modern stadyumunun içindeyiz. Tottenham stadyumunun sadece bir futbol mabedi olarak yapılmadığını ve tüm kompleksin diğer spor müsabakaları ve sanat etkinliklerine de ev sahipliğini yaptığını söylemek gerekiyor. Bizi içeride Beavertown biracısı karşılıyordu. Bu biracı (bira üreticisi de denebilir) stadyum içinde hem üretim yapıyor hem de aynı zamanda satış yapıyordu. Öte yandan bizim görebildiğimiz kısımlar modern bir alışveriş merkezinin yemek katını andırıyor, insanlar maçtan uzun süre önce gelip buralarda yemeklerini ve içeceklerini alıp eğlenmeye başlıyorlardı.
Ufak bir kaybolma seansının ardından yavaş yavaş yerlerimize, 5. kata varıyoruz (her ne kadar Carabao Cup maçı olsa da biletleri ancak bu kadar yukarıdan bulabildik). Neredeyse tam orta saha çizgisi hizasında, oldukça yukarıda ve tüm tribünleri rahatça görebileceğimiz bir noktadaydık. Yine herkesin istisnasız yerinde oturduğu, devre arasında içeri gidip geldikten sonra dahi yerlerimize kimsenin ‘çökmediği’ bir tribün düzeni mevcuttu. İngiltere’de büyük takımlar özelinde fazla sayıda turist stadlara akın ediyor olsa da Tottenham ve Arsenal stadyumlarında bu durum daha da gözle görünür bir hal alıyordu. Maçın girişinde, tribünde ve içerideki kapalı yeme-içme alanlarında da gözlemlediğim üzere alt liglere ve stadı yenilenmemiş başta Chelsea gibi büyük takımlara nazaran daha fazla yabancıyı ve/veya turisti görebiliyorduk. Devre arasına erken çıkma huyumuz, bu güzel stadda daha da ileri bir seviyeye geçti ve yine kaçırdığımız bir gole mal oldu. Maçın son golü olduğundan habersiz, yiyecek ve içeceklerimizi almışken içerideki ekranlardan rakip takımın ilk ve tek golünü izledik. Her ne kadar ismi büyük bir maç olsa da, iki takım da direkt yedek denmeyecek ancak oldukça rotasyonlu bir kadroyla sahadaydı. İkinci yarı Manchester City kalecisi Stefan Ortega çok iyi bir maç çıkartmasa ev sahibi farkı rahatlıkla açabilirdi fakat olmadı, biz de daha çok gol izleme şansımızı haliyle yitirmiş olduk.
Maçın bitiş düdüğüyle evlerimize doğru yola koyulmaya hazırlanıyorduk ki, devre arasında yemeklerimizi yediğimiz alanda ufak bir konser başladığını gördük. Şahsen çok şaşırmıştım çünkü daha önce tanık olmadığımız bir uygulamaydı. Maç bitmiş, taraftarlar stadın kapalı alanında, barların önündeki sahneye kurulmuşlar, 90’lardaki popülaritesini geri kazanmış olan o meşhur ‘Freed From Desire’ şarkısıyla açılış yapıyorlardı. Sahnede çalan ekibin, gönüllü bir taraftar grubu olduğunu düşündük, yaklaşık yarım saatten biraz daha fazla bir süre alanda olan onlarca taraftarı eğlendirmek için Tottenham marşları çalıp, taraftarlara birlikte söyledi. Kaybedilen veya en azından kazanılamayan maçlarda durum ve coşku nasıl oluyordu bilemiyoruz ancak uygulamaya bayıldığımı söylemeliyim. Zaten stadyum hali hazırda muazzam bir maç günü deneyimi vadederken bir de üzerine bu mini konser tam anlamıyla bonus oldu. Konser sırasında adminler olarak aramızda bu uygulamanın Türkiye’de ne kadar ve nasıl yapılabileceği konusu geçti, maalesef aklımıza çoğunlukla olumsuz örnekler geldi. Özellikle İstanbul’da maça gidiş ve dönüş yolunun genel olarak bir ‘çile’ halini alıyor olmasından mütevellit çoğu insan evine erken saatte ve trafiksiz gitmek umuduyla bu tarz bir organizasyona katılmayacağı; katılanların ise aynı takım taraftarı olsalar dahi anlaşmazlıklar çıkacağını düşündük.
Artık maç ve sürpriz yumurtadan çıkan konser de bitmiş ve ekipçe dönüş yoluna geçmiştik. Bize bu müthiş maç günü deneyimini yaşatan, içerisinde White Hart Lane ruhunu yavaş yavaş yitiriyor olsa da başka birçok imkan sağlayan Tottenham Hotspur Stadyumu’ndan lezzetli bir maç günü yaşayarak evlerimize dönüyorduk. Daha nice seferler, değişik spor organizasyonları da olsa, burayı ziyaret etmek umuduyla… Bir sonraki maç gününde görüşmek üzere!
Batu Çalışkan
Maç günü videomuz:
Bizi sevdiklerinle paylaşmak istersen aşağıdaki butona tıklayabilirsin! 🍻