Tribün ve Taş Arasında: Dört Futbol Sahnesi
Bu yazıda Remarkable Football Grounds kitabından faydalanılmıştır.
Serimizin ikinci yazısında bu hafta yine dört durağımız var. Signal Iduna Park’ta başlayan yolculuğumuz, Portekiz ve Rusya duraklarından sonra Hırvatistan’da bitecek. Hazırsak başlayalım, buyrun efendim..
Signal Iduna Park, Sarı Duvarın Gölgesinde
Bulunmayı, maç izlemeyi en istediğim stadyumlardan biri ve bu isteğimle diğer futbolseverlerden pek de ayrıldığımı sanmıyorum. Dortmund’un havasını gerçekten solumak için şehir merkezine gitmeye gerek yok, Signal Iduna Park’ı görmek neredeyse yeterli olur.
Borussia Dortmund’un evi, aynı zamanda Avrupa futbolunun en ikonik sahnelerinden biri. Yaklaşık 82 bin kişi kapasitesiyle Almanya’nın en büyüğü. Ama asıl mesele sayı değil, içeride taraftarlara yaşattığı his. Güney Tribünü, bizim bildiğimiz ismiyle Sarı Duvar yani “Die Gelbe Wand”, kocaman tek bir kütle gibi hareket eder. 25 bin kişinin aynı anda zıpladığı, aynı anda sustuğu bir yer düşün. Gürültü olarak değil, müthiş bir ahenkle…
Signal Iduna Park’ın hikâyesi 1974 Dünya Kupası’yla başlıyor. O dönem şehir, yeni bir stadyuma ihtiyaç duyuyor ve eski Westfalenstadion, prefabrik tribünlerden oluşan mütevazı bir yapı olarak inşa ediliyor ama zamanla büyüdü Bugün modern bir mabed gibi; beton kemerlerin arasında çelik kablolarla tutulan çatısı, mimarinin endüstriyle kurduğu soğuk ilişkiyi hatırlatıyor. Yine de Dortmundlular için bu stadyum metal değil, etten kemikten bir organizma.
Bir maç günü, tribüne girmeden önce bile bir şey fark ediyorsun: şehirdeki sessizlik. Herkes aynı yere yöneliyor, konuşmalar kısalıyor. Sonra stadyuma girince o sessizlik tek bir patlamayla yerini sarı bir dalgaya bırakıyor. “You’ll never walk alone”un Almanca versiyonu, kornalar, trampetler, sarı duman… bir tür ayin.
Ama bu kalabalığın içinde bile bir melankoli hissedilir. Ruhr bölgesi, Almanya’nın sanayi kalbi; madencilik gerileyince şehir işsizliğe gömülmüş, futbol ise şehrin tek neşe kaynağı olmuştur. Tribündeki her bağırış, o geçmişe bir başkaldırıdır. “Gelbe Wand” sadece bir taraftar grubu değil, aynı zamanda bir topluluk manifestosudur: biz hâlâ buradayız.
Serinin bu yazısındaki her dört stadın da ortak noktası, biri kayanın dibinde (Braga), biri duvar gibi (Dortmund), biri modern bir taş amfi (Krasnodar), biri uçurumun kenarında (Imotski). Bu dördü arasında Dortmund belki en gürültülüsü, ama o sesin arkasında da taş kadar sağlam bir geçmiş yatıyor.
Keep reading with a 7-day free trial
Subscribe to 2bira1maç to keep reading this post and get 7 days of free access to the full post archives.