Soğuk bir Londra sabahı Euston’da buluşmuş, yol için kumanyamızı alırken gittiğimiz maçın ağırlığını yavaş yavaş hissetmeye başlamıştım. Saat erken, şehir başka olsa da etrafta Wimbledon taraftarları sıklaşıyordu. Kapitalizmin futbolun da göbeğine yerleştiğini, tüm stadyumlarda ve formaların üstünde yer alan reklamlardan; oyunculara ve teknik adamlara verilen astronomik paralara kadar hemen her alanda görebiliyoruz. Futbolun bu denli para eksenli olması hikayesine darbe vurmuş olsa da, kapitalizme karşı dimdik durmuş bu takım ve taraftarın hikayesinden bahsetmeden de olmaz.
Maç Günü Filmi 📹
Rekabetin Tarihi
Wimbledon FC’nin Geçmişi ve Sorunları
Wimbledon FC, 1980'lerde İngiltere futbolunun zirvesine çıkmıştı ancak 1990'larda yaşanan finansal sorunlar ve bir stadyuma sahip olmamanın getirdiği zorluklar kulübü zor durumda bıraktı. Wimbledon, Londra'nın güneybatısında yer alan Plough Lane’de oynuyordu fakat stadyumun modern futbol standartlarını karşılamaması nedeniyle maçlarını Selhurst Park'ta (Crystal Palace’ın sahası) oynamaya başladılar.
Milton Keynes’e Taşınma Kararı
2000'lerin başında Wimbledon FC'nin sahipleri, kulübün ekonomik olarak ayakta kalamayacağına inanarak yeni bir stadyum ve finansal destek arayışına girdiler. Takımı taşımak için daha önce Dublin ve Belfast olmak üzere iki şehir alternatifi üzerinde duran kulüp sahipler, ‘Allahın İrlanda’sında ne işimiz var, bari Milton Keynes falan gibi yakın bi yer olsun’ mantığıyla rotayı Londra’nın kuzeybatısına çevirdiler. Milton Keynes şehri, Londra'dan yaklaşık 1 saat uzaklıkta (trende tam 2 adet bira içilebilecek mesafe diye ölçümledik), 1960'larda inşasına başlanmış modern bir kasaba. Öyle ki bugünlerde F1 takımlarının bazılarının genel merkezleri de bu ‘şehrimside’ bulunuyor. Bu bölgeye bir profesyonel futbol kulübü kazandırmak isteyen yerel kodamanlar, Wimbledon FC'yi Milton Keynes’e taşıması için ikna etti.
Bu karar, 2002 yılında İngiltere Futbol Federasyonu'nun (FA) özel bir komisyon tarafından onaylanmasıyla resmileşti. Karar, İngiliz futbolunda alışılmadık bir durum oluşturdu çünkü kulüplerin yerel topluluklarına bağlı olduğu prensibi uzun zamandır bu topraklarda. Bizim de maçlarına gittiğimiz ve mahalle takımı diyebileceğiniz takımların bile taraftarları var ve bunlar takıma yakın mahallelerde (adı üstünde!) oturan insanlardan oluşuyor. Wimbledon’un Londra’daki köklü tarihi göz önüne alındığında, bu taşınma haliyle büyük tepki çekti.
Mitoz Bölünme
Wimbledon FC taraftarları, kulübün taşınmasını kendi futbol kimliklerinin yok edilmesi olarak gördü ve bu durum karşısında, 2002 yılında bir grup taraftar Wimbledon FC'den tamamen bağımsız yeni bir kulüp olan AFC Wimbledon’ı kurdu. Kulüp, “taraftarlar tarafından yönetilen bir kulüp” (A Fans’ Club) mottosuyla hareket etti ve amatör kümeden başlamayı göze alarak İngiltere futboluna tekrar(?) katıldı. Taraftarlar, bu kulübün Wimbledon’un gerçek mirasını temsil ettiğine inanıyor ve rakip takımı franchise (miras) hırsızları olarak nitelendiriyorlar.
Çiçeği burnunda rekabetimizin diğer yakasında Milton Keynes’e taşınan Wimbledon FC, adını Milton Keynes Dons (MK Dons) olarak değiştirdi. Fakat birçok kişi için MK Dons’u yapay bir kulüp olarak gördü ve özellikle Wimbledon FC'nin mirasına ‘konmaları’ nedeniyle MK Dons’a karşı ciddi bir antipati oluştu. Bu antipati diğer kulüp taraftarları arasında da yaygın, yazık adamlara…
Köpüürt Arası 🍻
Soğuk kış gününde hem bizi sıcak tutan hem de kullanışlı ürünleriyle deplasman günü deneyimimizi kolaylaştıran Köpüürt, topluluğumuza özel %10 indirim veriyor. Sweatshirt, soğuk tutan çanta ve eldivenlere göz atmak için Köpüürt websitesini ziyaret edebilirsiniz. İndirim kodu: 2b1m10




Miras Kavgası
Wimbledon FC'nin taşınması ve isim değiştirmesi, futbol mirasının kime ait olduğu konusunda tartışmaya yol açtı. AFC Wimbledon taraftarları, Wimbledon FC’nin mirasının kendilerine ait olduğunu savundu. Bu tartışma, MK Dons'un 2007 yılında Wimbledon FC'nin kupalarını ve tarihsel mirasını AFC Wimbledon’a devretmesiyle sonuçlandı.
Sonuç
2000’lerin başındaki bu olaylar, İngiliz futbolunda taraftarların kulüp kimliğini nasıl sahiplendiğinin güçlü bir örneği olarak tarihe geçti. MK Dons, Milton Keynes’te kök salmaya çalışırken, AFC Wimbledon amatör seviyelerden başlayarak İngiliz futbol liglerinde yükselmeyi başardı. 2011 yılında AFC Wimbledon, League Two’ya (Bizim anlayacağımız anlamıyla İngiltere'nin 4. ligi) yükseldi ve eski Wimbledon FC'nin yer aldığı profesyonel liglere geri dönerek gerçek bir destan yazdı diyebiliriz. Hatta bu yıl FA Cup’da karşılaşan bu iki ekip, tansiyonu yüksek bir maç yaptı ve turu geçen taraf ‘mekanın gerçek sahipleri’ydi.
Bu hikâye hepimize, futbolun sadece saha içindeki başarılarla değil, aynı zamanda topluluklar ve kimliklerle de ilgili olduğunu hepimize hatırlattı. İşin sadece kapital etrafında dönemeyeceğini ve dönmemesi gerektiğini de kanıtlamış oldu.
Geriye kalanlar 📸







Milton Keynes
Şu noktada şehirden bahsetmemek de olmaz elbette. Kısa süren tren yolculuğumuzun ardından şehre vardığımızda, tren istasyonu dışında bizi atlı polisler karşıladı ve turist tavrımızdan olacak, stadyuma nasıl gidebileceğimizi gösterdiler. Yürüyüşümüze başladığımızda nispeten boş olan şehirde bizi gören araçların çoğu (AFC Wimbledon forma ve atkılarıyla gittiğimizi yukarıdaki resimlerden görmüş olmalısınız ;)) korna çaldılar ve selam verdiler. Maç ve atmosfer için iyiden iyiye heyecanlanan ekiple taraftar pub’ına vardık.
Sabahın erken saatleri olmasıyla az sayıda Wimbledon taraftarıyla birlikte güneşin tadını çıkartırken biralarımızı yudumladık. Bu ufak şehirde, insanların odak noktası (en azından bugün için) futboldu ve stadyuma yaklaştıkça odağı net bir şekilde görebildik. Pub’ın ardından koyulduğumuz yolda bazı taraftarlarla sohbet etme şansını da yakaladık. Yaşı oldukça genç bir kardeşimiz, takımlarının çalındığını ve çalan hırsızlardan nefret ettiğini uzun uzadıya bize anlattı. İçimden ‘bre güzel kardeşim, sen doğmadan olmuş olan biten, ne bu şiddet bu celal?!’ dedikten sonra stadyumu ve çevresini net bir şekilde seçebiliyor olmuştuk. Kara göründü, içeri giriyoruz…
Stadyum MK
Yapının kendisi dışarıdan heybetli ve güzel görünmekle birlikte, yeni statlarda mevcut olan sorun burada da vardı, ruhsuzluk. 2007 yılında yapılan bu stadyuma girişte bizi karşılayan köpekli polisler, güvenlik önlemlerinin üst düzeyde olduğunu gösteriyordu.
Deplasman tribünü girişi tabii ki ayrıydı ancak MK Dons taraftarı sayısı oldukça az olduğundan olsa gerek, içeride tribünler arasında geçişe imkan vardı. Yaklaşık 8 bin kişinin tribünlerden takip ettiği maçta yaklaşık 2 bin kişi deplasman(!) taraftarıydı. Hayatımda hiç deplasman takımı olarak ev sahibinden daha konsolide ve daha aktif bir taraftar grubunun içinde bulunmamıştım. İngiltere’de ender görünen doğa olaylarından güneş, o gün nur yüzünü göstermeye karar vermiş ve hoş bir tebessümle tribünde bizleri karşılıyordu. Ortam civcivli, hava güzel, maça hazırız.
Tarihin En Sıkıcı Müsabakası
Hevesinizi kıracak bir alt başlık olduğunun farkındayım fakat kibarca ifade etmek gerekirse durum böyleydi. Maç başladıktan sonra, tabii ki, rakip takım ve taraftarlarına takılma faslıyla heyecanımız yüksek kaldı ancak maç devam ettikçe şanlı Wimbledon’umuzdan gol ve goller bekledik.
Soyunma odasına 0-0 beraberlikle girilirken, ekibimizin bir klasiği olan ‘ilk yarının sonunu beklemeden bira sırasına girelim beyler’ hareketi yine kendini gösterdi ve doğal bir iş bölümü ile yemek/içecek/tuvalet sıralarına koordine olarak girdik. Devre arasını klasik aktivitemizle geçtikten sonra ikinci yarı için yerlerimizi aldık. İkinci yarıda değişen iki şey vardı, takımların savundukları kaleler ve güneşin gökyüzündeki konumu… Rakip takıma sataşmalar tüm hızıyla devam ediyordu. Maçın sonlarına doğru, sesi çıkmayan taraftarlara ‘burası kütüphane mi?’ veya erken çıkanlara ‘hayırdır yangın tatbikatı mı var?’ şeklinde sataşmalarla maçın sıkıcılığını bir nebze olsun atmaya çalıştık. Ülkemizde görmediğimiz, alaycılık konusunda yaratıcılığı tavana çıkartmış bu tezahüratların tamamı için sizi şuraya davet etmek isterim.
Maç başladığı gibi biterken taraftarlarla birlikte, tren istasyonuna doğru yola koyulduk. Atlı polislerin arasından, yavaş yavaş tekrar hayalet şehir kimliğine bürünmeye hazırlanan Milton Keynes’i terk ederken bir değişiklik yaparak başka bir futbol maçına yetişebilmek için hızlı adımlarla trenimize yetiştik.
Dünya üzerinde belki de eşi benzeri görülmemiş bir miras kavgasından doğan bu kapitalizmin bebeği rekabetin, karşı tarafını ziyaret etme imkanı bulduk. İçimde karışık duygular, kalbimde futbolun yeni bir rekabetini açmış (new chapter unlocked) olmanın huzuruyla köyümüze, Londra’mıza dönüyorduk.
Düşüncelerini paylaşmak istersen yorumlara bekliyoruz 🍻